14 Ekim 2012 Pazar

Avşar Güzeli


''Oy beni beni yar beni beni
 Yar değil misin
 Beni bu hallara koyan sen değil misin''

en başta şunu belirtmek isterim ki, eğer bir yazar okuyucuları için yazdıkları arasında duygularına yer vermiyorsa ve öyle kuru kuruya kalemini sallayıp tutuyorsa sizin de taktir ettiğiniz üzere o yazar okuyucuların gönüllerine girememiş ve kalplerine bir ritim bile dokunduramamış demektir.

Bir sabah kalkarız ve herşeye kaldığımız yerden devam edeceğimizi düşünürüz bazen, bazen de ''hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, elbet daha da iyi olacak'' deyip yeni bir güne başlarız..

Gün içerisinde yaşananları bazen anlamlı bulurken bazen de anlamsızlaştırarak o gün kalktığımız tarafa veririz tüm yaşanılası ve görülesi zamanları.. Bunu Sağ-Sol Kavgaları görmüş 80'li yılların Türkiye'sine bağladığım filan yok, bilesiniz. O kadar kutuplaşmaya alışmışız ki demokratik bir hiyerarşi kurduğumuza sevinir, mutlu olabiliriz. Hatta o da yetmezmiş gibi kendi kurduğumuz demokratik düzende birilerini ezmenin gerekliliğini bir ''değiştirilemez kural''olarak benimser insan sevgisini geri plana iteriz. 100 yıllık Cumhuriyet Tarihi'nde bunların birini bile yapmışsak 2071 yılının Türkiye'sinde bunların binini yapmayacağımız ne malum?!

Gerçekler her zaman göründüğü gibi değildir, çünkü anlaşılan her zaman görünen olmuştur! eğer görünenin aksine onca şeyin altında yatan nedenler aransa belki o zaman filozofun birine dünyanın en zor şeyi nedir sorusu sorulduğunda sözdür; çünkü anlamak da güçtür, anlatmak da cevabı verilmeyecek.

Yoksa nasıl merkezci bir anlayışla bir merkezi otorite kurarak merkezkaç kuvveti etrafında deliler gibi dönüp durabilirim? Böyle bir yol izleyerek, asıl sonucun merkezden dışarı çıkıldığında alındığını fark etmiş olmam bir şeyleri biraz daha sevdirmez mi?

Yoksa "Bazen ne kadar küçük olduğunuzu görmek için çok yükseklere çıkmanız lazım" sözü nasıl olurda tüm dünyanın alkışını toplar? Bunun ancak en yüksekte duran bir insan tarafından söylenmiş olması gerekmez mi?

Tekrar başa dönerek ''ya arkadaş, bu ne diyor böyle'' sözlerine bir cevap niteliğinde tüm yazılanları birbirine bağlamak isterdim lakin dedik ya dünyanın en zor şeyi sözdür; ne anlamak kolay gelir bunu, ne de anlatmak. Hele yazılanlar bir de duygu harmanına karışmış rüzgarda savrulmuşsa.. Hadi gelde çık işin içinden çıkabilirsen..

Velhasıl-ı Kelam
Günün birinde İtalya'da matematik okuyacağım aklıma gelmezdi, Allah nasip etti, okuduk. O günleri elbet oturup uzun uzadıya anlatmak isterim size, yaşanılması gereken ve gerekmeyenlerle, tüm herşeyi sizler için yazmaya hazır olduğumu belirtmek isterim. Fakat İtalya'da bulunduğum zamanlarda 21.11.2010 tarihinde öyle bir şey kaleme almışım ki gerçekten ''Mustafa, bunca uğraş boşa, yazmalısın mısralardaki sırları, bağlayıp da anlayana'' düşüncesine sevk ediyor.

Affınıza sığınarak, asıl anlatmak istediklerimi, herhangi bir ülkenin herhangi bir şehrinde kaleme aldığım ve gecenin bir vaktinde hayal ufkumun tepelerindenden süzülen aşağıdaki kelime özleriyle dile getirmek istiyorum:

Hasretinden Dağlar Yıkan Gecelerde Ağlar Oldum..
Hani Benim Candan Yanan Hislerimde Senin Sevdan!

Haşmetinden Bağlar Çıkan Hecelerde Ağlar Yoldum..
Hani Benim Candan Yanan Hislerimde Senin Sevdan!