24 Şubat 2013 Pazar

ISLAMOFOBYA

İlk kez 1991 yılında Runnymede Trust Raporu'nda "Müslümanlara karşı yersiz düşmanlık ve böylelikle bir kısım ya da bütün müslümanlara karşı duyulan nefret ve korku" şeklinde tanımlanan islamofobi terimi, 2010 yılında akademisyen Chris Allen tarafından tekrar tanımlanması gerektiği ileri sürülerek "Bu yeni tanım, düşünce, davranış ve konuşmalarımızı şekillendiren ve bilgilendiren bir ideoloji olarak islamofobi ile şiddet ve suiistimal içeren ayrımcı davranışlarla sonuçlanan islamofobi arasında ayrım yapmak anlamana gelmektedir" analizlerinde bulunulmuştur.
Termolojisi konusunda fikir ayrılıkları devam edip tartışılırken islamofobinin tüm dünyadaki etkileri de ne yazık ki hızlıca devam etmekte.
Müslümanların islamofobi algısı üzerine yapılan araştıramalarda farklı gruplardan katılımcıların "medyada bulunan en yüksek seviyedeki islamofobiyle  karşılaştıklarını" göstermiştir. Yani tamamen medyanın yönlendirmesiyle oluşan bir islamofobi algısıyla karşı karşıya olduğumuz gerçeğinden söz edebiliriz.
Yine islamofobi üzerine yapılan başka bir raporda "ne yazık ki, bir takım siyasi partilerin mesajları ve medyanın bazı bölümlerindeki tasvirleri , müslümanlar hakkındaki (klişe ve olumsuz) düşünceleri güçlendirmiştir." dile getirilerek bu işte medyanın ne derece etkisi olduğu gerçeği bir kez daha vurgulanmıştır.
Müslüman azınlıkların yaşadığı ülkelerde yayınlanan uluslararası raporlarda islamofobi algısı üzerine yapılan çalışmaları okuyup onlar üzerine düşünceler yorarken Türkiye'de de, Gençlik ve Spor Bakanlığı (gençlik üzerine yaptığı bir birinden önemli etkin projelerle hızlı bir ivme kazandığı şu zaman itibari ile ve genç yaşımın vermiş olduğu özgüvenle Gençlik ve Spor Bakanlığı'nı Gençlik Bakanlığı diye tanımlamayı daha doğru buluyorum) "Genç Gazeteciler İslamofobi'yi Konuşuyor" çalıştayı ile dünyanın önde gelen gazetecilerini bir araya getirdi.
Geçtiğimiz haftalarda Maltepe Üniversitesi ve Medya Derneği'nin de ortak olduğu ve Maltepe Üniversitesi, Marmara Eğitim Köyü MARMA Kongre Merkezi'nde gerçekleşen benim de genç bir gazeteci adayı olarak katıldığım panale BBC, CNN, Daily Telegraph, The Guardian , Huffington Post gibi uluslararası arenada etkisi herkes tarafından bilinen önemli gazete ve televizyon çalışanları ve yazarlarının yanı sıra Türkiye'den 15 farklı ulusal gazete temsilcileri ve köşe yazarları ile birlikte yurtiçi ve yurtdışı uluslararası üniversitelerin gazetecilik bölümlerinde okuyan 200'e yakın genç gazeteci adayları katıldı.
Muhteşem bir ormanın içine kurulan kaldığımız otelin harika manzarası ve doğasından mıdır bilinmez ama genç gazeteci arkadaşlarımla dolu dolu verimli bir çalıştay gerçekleştirdik. Entektüel bakış açılarıyla islamofobinin çözümü konusunda neler yapabilirizi tartıştık. Ulusal ve uluslararası medyanın bu yöndeki görev ve sorumluluklarının yanı sıra bu konudaki tutumlarına ve yaklaşımlarına atıflarda bulunduk. Zaman zaman istanbul gezileriyle yabancı arkadaşlarımızı Türkiye gerçeği ile yakından tanıştırdık. İstanbul'un silüetinin islamofobiyle ne kadar zıt düştüğünü, nasıl da dinler arası diyaloğa kapı aralıdığını Santa Sofia'larla gösterdik. Bunu, Fatih'in istanbula girerkenki zamanı ölümsüzleştiren Tarih-i Ebu'l-Feth yazarı Tursun Bey eserinde İstanbul daru'l-eman oldu, Fatih Ayasofya'ya geldiğinde "bu binay-ı hasinun tevabi ve levahıkın harab-u yebab gördi" der ve Ayasofya'yı ve surları onardığını belirtir.
Adıyamanlı genç bir gazeteci olarak katıldığım bu organizasyon, hiç şüphesiz, davete icabet eden dünya medyasının önde gelen kalemlerin yazıp çizmesiyle dünyadaki islamofobi algısını küçümsenmeyecek ölçüde değiştirecektir. Buna inanıncım tam çünkü, dünya medyasında etkin gazeteci yazarların ülkemizde yayın yapan gazete ve televizyon temsilcileri ile böyle bir panelde islamofobi sorunu için buluşmaları ve tüm bunlardan öte en önemlisi olarak gördüğüm, sonraki nesillerin yetişmesi ve düşünmesinde kaçınılmaz etkisi olan uluslararası ve ulusal genç gazeteci adayların birbirleriyle tanışıp kaynaşması sağlanmıştır. Böyle kurulan samimi diyaloglar, hem islamofobi sorunun çözümü noktasında hem de Adıyaman'ımızın basın-yayın gelişimi yolunda gelecekte çok büyük bir rol oynayacaktır.
Unutmamak gerekir ki sadece tek bir ruha sahip bireyler olarak bireysel yaşadığımız şu günlük hayatta her hareketimizle ilimizi, ülkemizi insanlığı ve en önemlisi dinimizi temsil ederek yaşıyoruz. Eğer bu memlekette islam dinine mensup bireyler olarak dünyaya gözlerimizi açmışsak bunun da sorumluluğunu bilerek hareket etmemiz gerekir. Şuan yaşayan insanlar olarak dünyanın geleceği için üzerimize düşen çok büyük bir sorumluluk var. Her adımımızda bunun bilinciyle haraket etmemiz gerektiğine inanıyor biliyor ve böyle görüyorum.